Geri Git   RASTGELSİN AMATÖR BALIKÇILIK FORUMLARI > SOHBET ve EĞLENCE > TARTIŞMA, SOHBET ve HABERLER

TARTIŞMA, SOHBET ve HABERLER Güncel olaylar hakkında...




Yanıtla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Eski 09-12-2007, 12:30   #1
cumhur
Kaptan
 
cumhur kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.09.07
Şehir: alanya
Yaş: 58
Mesaj Sayısı: 288
Varsayılan Balıkçılıkta tehlike sinyalleri

Balıkçılıkta tehlike sinyalleri

20 Kasım 2007 | Balıkçılık

KTÜ Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı, balıkçılıktaki tehlikelere dikkat çekti.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ertuğ Düzgüneş, Türkiye'de balıkçılık sektöründe kontrolsüz bir büyüme yaşandığını, buna karşın balık stoklarında artma olmadığını, aksine azalma yaşandığını söyledi.

Düzgüneş, Türkiye'de balıkçılık sektöründe planlı bir hareket yapısının olmadığını söyledi.

Balıkçılığın en önemli ayağı olan avcılığın ön hazırlıktan yoksun bir şekilde yürüdüğünü belirten Düzgüneş, “İnsanlar sadece ruhsat alarak istedikleri gibi avlanıyorlar. Bugün hamsi avlayan, orkinos sezonu başlayınca Akdeniz'e kadar inip orkinos avlayabiliyor. Ruhsat tüm balıklar için alınınca sorunlar büyümeye başlıyor” dedi.

Balıkçı motorlarının güçlerinin inanılmaz ölçülerde büyüdüğünü, boylarının 64 metreye kadar çıktığını ifade eden Düzgüneş, “Kısacası, balıkçılıkta kontrolsüz bir büyüme yaşandı, yaşanıyor. Ama balık stoklarımız eskiye göre artmadı, aksine azaldı. Her geçen gün yeni yapılan gemilerin avcı filolarına katıldığını görüyoruz. Bu yönüyle baktığımız zaman balık stoku, yani kaynak büyüklüğüyle, gemilerdeki gelişmenin paralel olmadığını görüyoruz” diye konuştu.

Yararlanılan balık sayısının gün geçtikçe azaldığına dikkati çeken Düzgüneş, “Örneğin 2 yıldır hamsi konusunda Karadeniz'de yaşanan sorunu dikkate aldığımızda, hamsi filosunun artık ekonomik çalışmadığını görüyoruz. Ya gemiler denize açılmıyorlar, ya da açıldıkları zaman az ve küçük balıktan oluşan sürülerle karşılaşıyorlar” dedi.

“Radikal bazı kararların alınması gerekir”
Sorunların aşılması için radikal bazı kararların alınması gerektiğini dile getiren Düzgüneş, alınacak kararların başında “balıkçılık denetim planları”nın hazırlanması ve uygulamasının geldiğini söyledi.

Alınacak tedbirler kapsamında bazı türlerde avcılığın 3 yıllığına, 5 yıllığına tamamen durdurulmasını, balık unu ve yağı işleyen fabrikalara ürün gelişinin engellenmesi gerektiğini ifade eden Düzgüneş, “Özellikle balık işleyen fabrikaların çalışması, ucuz ve bol balığa bağlı. Bu işletmeler balıkçıyı daha fazla avlanmaya zorluyorlar. 'Fiyat düşsün de ucuz fiyata balık alalım' diye. Stoklarda sürekli olarak bir kıyım söz konusu” dedi.

“İşgalci türler de balığı yok ediyor”
Küresel ısınma ve çevre sorunları nedeniyle Akdeniz ve Pasifik kökenli canlıların, Kızıldeniz'den geçerek denizlerimizi işgal ettiğini belirten Düzgüneş, şöyle devam etti:
“Karadeniz'e deniz salyangozu böyle geldi, taraklı meius böyle geldi, şimdi balon balığı geldi. Eskiden sularımızda görülmeyen canlılar, yumuşakçalar, eklem bacaklılar, kafadan bacaklıların istilası söz konusu ki bunlar ya besin rekabetine girerek yerli balıkları kaçırıyor, ya da onları tüketerek canlılıklarını sürdürüyorlar. Mesela Pasifik kefalinin Karadeniz'de sınırımıza gelmesiyle yerli kefal yok oldu.”

Bu canlılara karşı çok esnek, çok acil, çok kıvrak yöntemler uygulanması gerektiğini ifade eden Düzgüneş, yerli türlerin yaşaması için bu işgalci türlerin avlanması gerektiğini söyledi.

“Balıkçılıkta tek otorite şart”
Düzgüneş, sorunların çözümü noktasında, Türkiye'de balıkçılık yönetim politikası olmadığı için karar verecek kuruluş da olmadığını savunarak, “Yapılacak işlerin en başında, balıkçılıkta karar verecek “tek otoritenin” kurulması geliyor” dedi.

Bu konuda üniversitelerin verdikleri kararların ancak tavsiye niteliğinde olduğunu ifade eden Prof. Dr. Düzgüneş, şunları söyledi:
“Biz sadece bilimsel tavsiye üretebiliriz. Araştırmalar konusuna baktığımızda, Türkiye'nin araştırmalara ayırdığı bütçe o kadar kısıtlı ki bu tip araştırmaların kısıtlı bütçelerle yapılması mümkün değil. Ulusal araştırma politikası oluşturulmalı, bunlar, yapabilecek kuruluşlara ihale edilmeli veya konsorsiyumlar kurulmalı. Yani batılı tarzda çalışma anlayışı getirilmesi lazım. Bugünkü gidişata bakarsak Türkiye'de balıkçılık sektörünün iyiye gittiğini söyleyemeyiz. Böyle giderse sürdürülebilir balıkçılık yapmak ve insanlarımıza bu değerli besini sunmak zorlaşacak.”

Hürriyet
__________________
Cumhur Gezen
Profosyonel balıkcı
İstanbulu (konum Alanya)1965 B rh+yaş 43 [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
SİTE ÜYESİ ARKADAŞLAR = KONULARA LÜTFEN YORUM YAZINKİ, DOĞRU YANLIŞ, İYİ KÖTÜ, EKSİK VARSA HEP BERABER ÖĞRENELİM.
Ç SULARIMIZ VE DENİZLERİMİZE PLASTİK MADDELERİ ATMAYALIM= her balığa gittiğinizde 2 ad plastiği toplayın - 2 gün fazla balığa gideceksiniz.TEŞEKKÜRLER
cumhur Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Sponsored Links
Eski 10-12-2007, 17:17   #2
muratsadioglu
Çımacı
 
muratsadioglu kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.10.07
Mesaj Sayısı: 68
Exclamation Asıl tehlike Dünyamız için..

Teşekkürler cumhur arkadaşım.Hayati bir konuyu gündeme taşımışsın.
Küresel ısınma ve doğal dengede yarattığı bozulma,tüm canlılarda göç zorunluğu yaratmıştır.
Denizde çok hızlı süren bu göç,daha önce raslanmayan balıkları kara sularımıza sürüklemiş,bizdekilerde azalma yaratmıştır.
Bu göç'ün ilk habercisi,besin değeri çok düşük olan Balon Balığıdır.
Akdenizde artan Balon Balığının bu gidişle Boğazları aşarak,çok nahif olan Hamsi ırkını tehlikeye sokabileceğini ifade ettiğimizde,
Bazı arkadaşlar,kendilerine göre haklı gerekçelerle karşı çıkmışlardı.Sitemiz dışında,başka bir ortamda..
Küresel ısınmanın nereye ve ne zamana kadar uzanacağını bilmiyoruz.
Bu nedenle de artarak süreceğini ve yayılacağını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok.
Görüldüğü gibi:Yerküremiz,büyük bir tehlike ile baş başa.
__________________
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]Balık verme,ona balık tutmayı öğret... Çin Atasözü
muratsadioglu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 11-12-2007, 08:21   #3
cumhur
Kaptan
 
cumhur kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.09.07
Şehir: alanya
Yaş: 58
Mesaj Sayısı: 288
Varsayılan

murat arkadaşım çok doğru ,küresel ısınmanın denizlerimize verdiği zararları olacak, ben burada şunuda eklşemek istiyorum, evsel ve kentsel atıklarla kireletmemiz( arıtma tesislerinde maliyet fazla değip,akşamları direkt deşarj yapanlar, cam şişe denizde 800yıl kalır, pilastikler 200 yıl kalır ama biz çöplük gibidenize atarız?), aşırı avlanma(bu sene hamsi bol öyle çok yakalandıki, gırgırlar kendi kendilerine kota koydular sebebide gelecek seneyede balık kalsında avlıyalım değil, HAMSİNİN KASASI 1 YTL' ye düşdüğü için?) , yasak olan her türlü avlanma(DİNAMİT- OT - TÜP), yasaklanması gerekirken kanunlarla serbest avlanma sistemleri( TROL- ALGARNA - TARAK - IŞIKLA BALIK TOPLAMA - RADAR= reislik eskidenmiş şimdi adam oturduğu yerden 15 mil ötesindeki balığı ekranda görüyor, yani verdiği EKO'yu bir düşünün, japonlar bunu okyanusdaki avcılık için icat etmiş ama kendi karasularında açılmsı yasak?), balığa göre değilde mevsime göre av yasağı kanunları( kökü kuruyunca bu balık her türlü avcılığı yasak kanunları),mesala SARI KUYRUK= kuzu -avcı= diye bilinir, anaçları normal yaşantısını derin suda byk taş blokların içlerinde yaşarlar sadece OCAK - ŞUBAT - MART aylarında kıyılara gelerek yumurta bırakırlar, yasak zamanıysa MAYIS -HAZİRAN- TEMMUZ - AĞUSTOS aylarındaki genel av yasağında, şimdi kökü kurumaya doğru gitti elimizdeki tek rezevde kıbrısın derin sularındaki balıklar, merak etmeyin yakında siyasilerden kanun çıkartıp onuda yok ederler.

murat arkadaşım ülke olarak biz bu sorunları giderirsek küresel ısınmanın vereceği zararları en az seviyede etkileniriz, yoksa bu etkinin baskısıyla beraber denizlerimiz bir ÇÖL olacak, va balıkları ancak akvaryumlarda göreceğiz( oda kalısa?), yani kısaca ülkemizdeki balıkcılık KIRMIZI ÇİZGİNİN içerisinde, rastgele.
__________________
Cumhur Gezen
Profosyonel balıkcı
İstanbulu (konum Alanya)1965 B rh+yaş 43 [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
SİTE ÜYESİ ARKADAŞLAR = KONULARA LÜTFEN YORUM YAZINKİ, DOĞRU YANLIŞ, İYİ KÖTÜ, EKSİK VARSA HEP BERABER ÖĞRENELİM.
Ç SULARIMIZ VE DENİZLERİMİZE PLASTİK MADDELERİ ATMAYALIM= her balığa gittiğinizde 2 ad plastiği toplayın - 2 gün fazla balığa gideceksiniz.TEŞEKKÜRLER
cumhur Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 11-12-2007, 08:28   #4
cumhur
Kaptan
 
cumhur kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.09.07
Şehir: alanya
Yaş: 58
Mesaj Sayısı: 288
Varsayılan

DENİZ KİRLENMESİ ve MESLEKİ ÇÖZÜMLER:

1. Deniz kirlenmesinden en çok etkilenen kuşkusuz balıklardır, bu yüzden Türk Balıkçısı bu yönde acilen eğitilmelidir.
2. Avlanma yasakları süresince 5 ay yatmakta olan vasıtalara işlerlik kazandırılarak, sağlanacak devlet desteği ile denetim ve oto-kontrol yapılmalıdır.
3. Tüm Türkiye'de Uluslararası sualtı yarışları dahil 5 yıl yasaklanmalıdır.
4. Yılda 60 bin geminin geçiş yaptığı Boğazlar ve Marmara radar sisteminin yanı sıra havadan sürekli kontrol edilmelidir.
5. Orta ve Lise düzeyi okullara deniz kirliliğini önlemek amacıyla Denizcilik kolları konmalı ve eğitim verilmelidir.
6. Yasaklar boyunca tüm balık hali kapanmalıdır.
7. Boğaz, Marmara ve Saroz gerek avcılık gerek askeri tatbikatlara en az 5 yıl kapatılmalıdır.
8. Türkiye'nin denizler ile iç sularında kolluk güçleri ile ortak çalışacak çok sayıda istasyon kurulmalıdır.
9. Deniz sahillerinde enerji santralleri, fabrikalar ve tesislerin kurulmasına kesinlikle izin verilmemeli, bu gibi yatırımlar iç kentlere kaydırılmalıdır.
10. Tüm denizlerde balıkçılarımızın kullandığı okyanus kökenli av araçları yasaklanmalıdır.
11. Marmara'da trol, algarna ve midyecilik süresiz yasak olup, caydırıcı cezalar konmalıdır.
12. Balıkçılık Bakanlığı kesinlikle kurulmalıdır.
13. Türkiye'de kurulu bulunan 300 kadar balıkçı kooperatifi, 400 civarında balıkçı derneği ile ilgili denizcilik kuruluşlarıyla Ulusal Balıkçılık Konseyi kurulmalıdır.
14. Kentsel ve evsel atıkların mutlak biçimde biyolojik arıtmadan geçtikten sonra deşarjı sağlanmalıdır.
15. Tüm Türkiye'de balık halleri modern hale getirilmeli, su ürünleri giriş - çıkışları mutlak biçimde kontrol edilip rapor tutulmalıdır.
16. Uluslararası kirleticilerin denizlerimizi kirletmesini engellemek amacıyla (zehirli variller vb.) uydular aracılığıyla kontrol sağlamanın yanı sıra Ulusal Balıkçılık Konseyine kanunlar çerçevesinde yetkiler verilmelidir.

DOĞA SAVAŞCILARI' ndan alıntıdır.
__________________
Cumhur Gezen
Profosyonel balıkcı
İstanbulu (konum Alanya)1965 B rh+yaş 43 [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
SİTE ÜYESİ ARKADAŞLAR = KONULARA LÜTFEN YORUM YAZINKİ, DOĞRU YANLIŞ, İYİ KÖTÜ, EKSİK VARSA HEP BERABER ÖĞRENELİM.
Ç SULARIMIZ VE DENİZLERİMİZE PLASTİK MADDELERİ ATMAYALIM= her balığa gittiğinizde 2 ad plastiği toplayın - 2 gün fazla balığa gideceksiniz.TEŞEKKÜRLER
cumhur Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 11-12-2007, 08:31   #5
cumhur
Kaptan
 
cumhur kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.09.07
Şehir: alanya
Yaş: 58
Mesaj Sayısı: 288
Varsayılan

DENİZ KİRLİLİĞİ"

Karadeniz Kayıp Deniz

Yaşadığımız Dünya'nın 3/4'ünün sularla kaplı olduğu ve insan vücudunun %25'inin su ihtiva ettiği dikkate alınırsa, suyun insan hayatındaki önemini anlamakmümkün olacaktır.
Evrende bulunan diğer gezegenlerde su olmuş olsaydı kuşkusuz bu gezegenlerde hayat da olurdu ve insanoğlu Dünya'yı terkedip, derhal diğer gezegenlere taşınırdı... Savaşlardan sonra, özellikle denizlerde ulaşım ağının, su ürünleri üretimi ve madensel kaynakların keşfi ile bu önem daha da artmış, insanoğlu denizlere ve iç sulara geleceğin güvencesi olarak bakmayı öğrenmiştir. Bununla birlikte Dünya Ülkeleri denizlerin büyük bir bölümünü insanlığın ortak malı olarak görürken, bir bölümü de kendi sularını ilan edip sahiplenmişlerdir. Bunu sabitleştirmek için de yeni hukuk kuralları koyup, geleceklerini daha da sağlama almışlardır.
Büyük Dünya Savaşlarını yaşayan ve savaş sonrası açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalan insanlık, bir taraftan artan dünya nüfusu ve gelişen teknoloji ile birlikte yeni sorunların sahibi olurken diğer taraftan da içinde bulundukları gaflet uykusu ile denizlerin ve iç suların kirlenmesini, bunların doğurduğu sorunların büyümesini görmezlikten gelmişlerdir. Bu vurdumduymazlık ve gaflet uykusu yüzünden denizlerde 15-20 yıl önce başlayan hızlı kirlenme sebebiyle elde edilen su ürünleri miktarı, büyüyen dünya nüfusuna orantılı olarak büyük azalma göstermiştir.
Ülkelerin biraz daha fazla su ürünü elde edebilmeleri için aşırı ve bilinçsiz avcılıklarının yanı sıra birbirlerinin sularını ihlal eder duruma gelmeleri ve hatta bu konuda ülkelerarası soğuk savaşların başlaması aşamasına vardıkları gözlenmektedir. Oysa denizler insanlığın ortak malı olmalıdır ve su ürünleri de ülkeler arasında aynı oranda paylaşılmalıdır. Ancak 1940 ve 1950'lerden sonra oluşturulan Milletlerarası Deniz Hukuku ile Milletlerarası ilan edilen sahaların dışında bu konunun uygulanmadığı açıkça görülmektedir.
Ülkemize gelince; Diğer ülkelerde olduğu gibi sularımızın kirlenmesi, artan nüfus, gelişen teknoloji, bilinçsiz ve aşırı avlanmanın etkisiyle sürerken; Yurdumuzdan deçen akarsuların doğduğu ülkeler ve denizlerimize komşu ülkelerin de kirletmeye katılmaları ile sularımıza yansıyan kirlilik daha fazla artarak sürmektedir. 15 - 20 yıl önce tüm Dünya denizlerinin kirlenmesiyle başlayan Ülkemiz denizlerinin kirlenmesi yukarıda sözünü ettiğim nedenlerden dolayı ve komşu ülkelerin de olumsuz etkileri ile daha da hızlanmış ve artmıştır. Sahip olduğumuz denizlerin kapalı özellik taşıması da kirlenmeyi had safhaya vardırmaktadır.
Ülkemizde su ve deniz kirlenmesini arttıran birkaç ayrıntı vermek gerekirse:
* Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin büyük nehirler kanalıyla atıklarını boşaltması, akıntılar nedeniyle diğer denizlerin de kirlenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
* Son derece verimsiz ve deniz kıyılarında bulunan maden sahalarının yarattığı jeolojik, biyolojik sorunlar nedeniyle su ürünleri avlanma sahalarının yok olması doğal dengelerin bozulmasına sebep olmaktadır.
* Su havzalarına kaçak inşaa edilen konutların yarattığı kirlilik (Küçükçekmece gölü örneği).
* Kıyı kentlerinin yarattığıevsel atıkların biyolojik arıtma yapmadan denizlere boşaltılması.
* Yılda 60.000'den fazla geminin geçtiği Karadeniz, Boğazlar ve Ege Denizi Balans suları, sintine sularının yanı sıra çeşitli türde gemi atıkları bu denizlere boşaltılmaktadır.
* Haliç'in temizlenmesi çalışmalarının Marmara Denizine karışması kirliliği arttırmaktadır.
* Kamuya ait pek çok sanayi kuruluşu, gemi vs. gibi tesislerin kirliliğe katkısı.
* Deniz'e kıyısı olan Belediyelerin çöplerini denizlere boşaltması (Trabzon örneği).
Bugün Akdeniz için tehlike çanları çalmakta iken, Marmara ve Ege Denizleri için hayat bitmek üzeredir. Akdeniz'den gelip dip akıntısının getirdiği kirlilik gizli bir şekilde sürmektedir. İç Sularımızda da durum pek farklı değildir.
Deniz kirliliği ve iç su kirliliğine sebep olan etkenleri daha da arttırabiliriz:
- Keban Gölü'ne Ergani Bakır işletmelerinin akıttığı zehirli atıkları,
- Van Gölü'ne kanalizasyonların boşaltılması,
- Son yıllarda göllerimizde ve nehirlerde artan vasıta sayısı,
- Nehir ve dere sularına verilen sanayi ve kent atıkları,
- Kürsüyü balık kokuttun diye söylenen, sonra da ne oldu bu balıklara yahu diyen sayın milletvekillerini belirtmek ilk akla gelen çarpıcı örneklerden bazılarıdır.
Yine silahlı kuvvetler ve Nato Gücü'nün Ülkemiz sularında gerçek mermi ve silahlarla tatbikat yapması ve özellikle ülkemizin seçilmesi düşündürücüdür. Geçtiğimiz yıllarda Kuzey Denizinde 3 balinayı kurtarmak için seferber olan Birleşmiş Milletler ve Nato Ülkeleri her nedense Saroz Körfezinde yapılan tatbikatlarda gerçek mermiler kullanarak bu bölgelerde binlerce kilogram eşitli türde su ürünlerinin yok olmasına sebep olmakta, tatbikat sırasında patlayan mermiler ise balıkçılarımızın ağalarına çakılıp gerek cana gerek mala zarar verebilmektedir.
Kullanılan mermilerden ötürü meydana gelen gizli balık katliamı üreticiye yansımadan yok olup gitmekte, tatbikat sonrası buralarda avlanan balıkçılarımız av sırasında yüzlerce ölü balığa rastlamaktadır. Evet balıkçılarımızın bilinçsizce avlanmaları ve çevre kirliliğinin denizlere yansıması kaçınılmazdır. Ancak kamuoyunun gözünden kaçan bir başka gerçek de yukarıda ifade etmeye çalıştığım söz konusu tatbikatlardır. Bu yüzden gerek balıkçılığımızın denetim ve öğretimi gerekse deniz kirliliği için alınması gereken önlemler kadar da tatbikatlarda yapay mermi kullanılması da o kadar önemli olacaktır.
İnsanoğlunun geleceğinin güvencesi olarak gördüğü ve gene kendi elleriyle tahrip ettiği denizler ve sularda tabii olarak doğal koşullarda üreyebilen su ürünleri miktarındaki acıklı durum ortadadır. Yurdumuz 1970'li yıllarda dünya sıralamasında 161 ülke içinde 2. Sırada iken bugün 161 ülke içinde 27. Sırada yer almaktadır. Deniz kirliliği kuşkusuz çağımızın önemli sorunlarının arasında yer almaktadır. İnsanoğlu nasıl pis bir ortamda yaşamayı kabullenemiyorsa ve yattığı yatağı kirlettiğinde nasılsa bir gün bu yatakta koğulması kaçınılmaz ise denizlerdeki canlılar da aynı biçimde kirli ortamda yaşayamamaktadır. Su ürünleri türleri kitleler halinde ölüp ureticiye yansımadan yok olup gitmekte ya da daha temiz denizlere göç etmektedir (tabii temiz deniz kaldıysa).
Deniz kirliliğinin yanısıra ilkel balıkçılık sistemleri, gelişen balıkçılık teknolojisinin yanlış uygulamaları, aşırı su altı dalışları ile tahriplerin yapılması, rastgele yerlerden kum çıkarılarak jeolojik yapının bozulması, trol vb. yasak avlanma araçlarının fazla kar amacı ile yaygın ve kaçak olarak kullanılması, hızlı kentleşme ve sanayinin beraberinde getirdiği diğer sorunlar da su ürünlerinin yok olmasına neden teşkil etmektedir. (Marmara'da denetim boşluğu nedeniyle 900 olmuştur).
Yurdumuz su ürünlerinin arttırılması, bunlardan en iyi şekilde yararlanılması, ayrıca bu kaynakların devamlılığının sağlanması yaşadığımız yüzyılın en önemli konularından birini teşkil etmektedir. Bu sebeple gerek denizlerin kirlenmesi gerekse su ürünlerinin korunması ve bu konuda her türlü uygulamanın yapılabilmesi için ülkemizde "DENİZCİLİK VE SU ÜRÜNLERİ VEYA SU ÜRÜNLERİ, DENİZCİLİK VE BALIKÇILIK" gibi bakanlıkların kurulması kaçınılmaz hale gelmiştir. Dünyada denizlere kıyısı olmayan ülkelerde bile buna benzer bakanlıklar kurulmuşken ve ülkeler bu konudaki politikalarını oluşturmuşken, yurdumuzda hala bu eksikliğin sürmesi oldukça üzücüdür.
1970'li yıllara kadar Osmanlılar döneminden kalma mevzuatla idare olunan ve korunmaya çalışılan sularımız ve su ürünlerimiz, 22.03.1971'de Naim Talu hükümeti döneminde getirilen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu ile daha çağdaş bir kalıba sokulmuşken, mevcut kanunu ve buna bağlı teşkilatı yönetecek yetişmiş elemenın olmayışı, Tarım bakanlığı bünyesine alındığı için Ziraat Mühendislerinin teşkilara hakim olmaları, 1380 sayılı kanunun gelişmesini önlemiştir.
"Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı'na bağlı Su Ürünleri Daire Başkanlığının oldukça geniş yetkilerine karşın; altyapı, yeterli teknik eleman, mali olanaklar vs. gibi konularda yeni bir kuruluş olması nedeniyle etkinliğini ortaya koyamaması, seri olarak devreye girebilmesinin ilk aşamalarda zor olması kaçınılmazdır. Söz konusu yasadaki olası boşluklar da yasanın 33. Maddesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. Tarım ve Ticaret Bakanlıkları teşkilatında ve bakanlığa bağlı su ürünleriyle ilgili teşekküllerde su ürünlerinin, deniz ve iç sularının muhafaza ve murakabesi ile vazifelendirilen memur ve hizmetliler ile emniyet ve jandarma kuvvetleri bu kanunla ve kanuna istinaden konulan yasaklardan dolayı bu kanun şümulüne giren sonuçlar hakkında zabıt varakası tutmak, suçta kullanılan istihsal vasıtalarını zaptetmek ve bunları 34. Madde hükmü mahfuz kalmak şartı ile adli mercilere teslim etmekle vazifeli ve yetkilidirler.
Gümrük, sahil ve orman muhafaza teşkilatı mensupları, belediye zabıtası amir ve mensupları, kamu tüzel kişilerine bağlı muhafız, bekçi ve korucular ile gümrük, belediye ve hükümet veteriner ve doktorları, ticaret ve tarım bakanlıkları mensupları ile emniyet ve jandarma teşkilatının bulunmadığı yerlerde köy muhtarı ve ihtiyar heyetleri üyeleri yukarıdaki görevleri yapmakla mükelleftirler" denilmektedir.
Böylelikle kanun genişliğine uygun olan bu yetki ile kaynakların kontrol altına tutulabilmesi hedef olarak benimsenmişse bile bu uygulamalar sırasında bir yığın çeşitli sorun ile karşı karşıya kalınmakta, yetişmiş eleman olmadığından verilen kamu mensupları ise söz konusu yasa ve buna bağlı maddeyi kendi anlayış ve biçimlendirmeleri şeklinde değerlendirebilmektedir. Bütün bu oluşumların yanı sıra en son 09.07.1983 tarihinde 2692 sayılı "Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu" yürürlüğe girmiş olup, kanunun amacı 1. Maddeyle net olarak ortaya konmuştur.
Bütün sahillerimiz, karasularımız, iç sularımız (Marmara Denizi, İstanbul ve Çanakkale Boğazları), liman ve körfezlerinin korunması, güvenliğinin sağlanması, ulusal ve uluslararası hukuk kuralları uyarınca hükümranlık haklarına sahip olduğumuz denizlerde bu hak ve yetkilerin deniz Kuvvetleri Komutanlığının genel sorumluluğu dışında kalanların kullanılması ve deniz yoluyla yapılan kaçakçılığın önlenmesi, izlenmesi ve suçlular hakkında gerekli işlemlerin yapılmasıyla ilgili esas ve yöntemleri düzeltme ve 4. Maddede belirtilen liman dışındaki görevleri kapsayan c bölümünün 7. Sırasında 22.03.1971 tarih ve 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununa aykırı eylemleri önlemek, izlemek, suçluları yakalamak, gerekli işlemleri yapmak, yakalanan kişi ve suç vasıtalarını yetkili makamlara teslim etmek gibi görevler 2692 sayılı kanuna devredilerek 1380 sayılı kanun üzerindeki ağırlık hafifletilmek istenmiş, su ürünleri teşkilatı ise dağıtılarak Koruma Kontrol adı altında yeni ve ufak bir birim haline dönüştürülmüştür.
Gerek 1380 sayılı kanun gerekse 1892 sayılı kanun teorik olarak güzel; ancak pratiğe dönüştürüldüğünde bir yığın çelişki ve sorunun çıktığı kuşkusuzdur. Çünkü denizlerimizi, iç sularımızı, su ürünlerimizi korumak, buna ilişkin önlemler almak gibi konular düşünülürken, denizlerden ve iç sularımızdan geçimini temin eden su ürünleri üreticileri (balıkçılar için buraları korumaya yönelik sosyal, kültürel, ekonomik, politik hiçbir kanun yapılmamış ve halen yapılmamaktadır. Avlanma yasaklarının başlaması ile Türk balıkçısının elinde bulunan filo bakıma çekilerek bu süre içinde üretkenliğine kaybetmektedir. Oysa devlet sınırları korumak için koruyuculara maaş ve silah verirken yaz boyunca Türk balıkçı filosuna da yakıt sağlandığında denizlerin ve yasakların denetimi için araç sıkıntısına çözüm için bu yoldan kolayca otokontrol sistemi kurulabilecektir. Bu işe evet diyebilecek yüzlerce balıkçı reisi arkadaş yetkili makamların uyanmasını beklemektedir. Konu oldukça geniş boyutludur. Bu nedenle, kanunun ilk planda önemli sayılabilecek teknik yanlarını çözmek gerekmektedir.
İster askeri personel olsun, ister sivil personel olsun bu sorunun yanıtı 2692 ile 1380 sayılı kanunun yapıcıları ve uygulayıcıları tarafından ele alınmalı ve kalıcı yaklaşımsağlanmalıdır.
Üzülerek söylemek gerekirse yurdumuzda su ürünü ve su ürünleri yöneticileri balıkçılarımız daire arka plana bırakılmış uygulamada belirgin bir su ürünleri politikamız olmamıştır. Sadece yurdumuzun üç tarafının sularla çevrilmiş olması ve denizlerimizin sonsuz su ürünleri kaynakları olduğu varsayımı ile toplumumuz gerçekdışı, gereksiz fakat halkın kulağına hoş gelen sözlerle ilgili veya ilgisiz haliyle su ürünleri biliminden yoksun kişilerin sözleriyle gerek devlet mekanizması, gerekse toplum avutulur hale gelmiştir. Tabii bu durumda su ürünleri üreticileri yanibalıkçılarımız da çok kazanan kişiler olarak gösterilmiş, su ürünlerinin azalmasında baş sorumlu tutulmak istanmiştir. Burada "yiyen doymasın, tutan bulmasın, satan pulu kadar para kazansın" sözleri gerçeği aynen yansıtmaktadır. Geçtiğimiz aylarda İstanbul'da yaşanan hamsi balığı (histamin) zehirlenmelerinin faturası da bilinçsizce balıkçılarımıza çıkarılmıştır.
Yurdumuz bir yarımada şeklinde olmasına rağmen nedense su ürünleri üreticilerimize ve su ürünlerimize gereken önem verilmemiş, bu konuda bugüne kadar yapılan çalışmalar hep kısa vadede kalmıştır. Değinilen kunular da çoğu kez göstermelik olmuştur. 1954 yılında kurulan ve 1960 yılında kapatılan Et Balık Kurumu bünyesindeki Balıkçılık Araştırma Merkezi altı yıl gibi kısa süre hizmet vermiş ancak devlet mekanizmasında bazı yetki sahibi ve kilit noktalarını teşkil eden kişilerin su ürünleriyle ilgili temel bilgi ve görüşlerden yoksun olmalarının getirdiği bilgisizlik ile bu yaralı çalışma sona erdirilmiştir. Yine 1969 yılında Et Balık Kurumu su ürünleriyle ilgili çalışmalarına herşeye rağmen küçük çapta da olsa 1973 yılına kadar devam etmiştir. Bu kez de elde bulunan araştırma aletleri satılarak su ürünleri ve üreticileri için yapılması düşünülen kısa vadeli çalışmalar her ne hikmetse resmen engellenmiştir.
Bugün halkımız denizci dendiği zaman resmi giysili Deniz Harp Okulu mensupları ve Deniz Yolları'nda çalışanları anımsamakta, su ürünleri üreticilerini ise deniz ve denizcilikten ayrı soyut görmektedir. Oysa gerçek denizciler balıkçılardır. Deniz kirliliğinden en çok etkilenen de onlardır. Başta söylediğim gibi bu kavram kargaşasının başlıca nedeni belirli bir su ürünleri politikamızın olmayışıdır.
1978-1986 yılları arasında yurdumuz su ürünleri yatırımlarından %80'i balıkçı barınaklarına ve çekek yerleri inşaatına kullanılmıştır. Ancak bu yatırımlardan su ürünleri üreticilerine krediler dışında bir pay ayrılmamıştır.
Oysa su ürünleri üreticilerinin eğitimi ve iyi koşuıllarda çalışmalarının temini için sosyal tesislerin oluşturulması mümkün olabilirdi.
Yurdumuzda denizlerimiz ve iç sularımızla ilgilenen kurum ve kuruluşlarımızın sayısı 16 ile 18 arasındadır. Ancak bu kurumlar değil sorunları çözmek bir araya gelerek ortak bir çalışma eğiliminde bile değillerdir. Bu kurum ve kurulışlarda birtakım politik hesaplar yapılabilirken diğer taraftan da birbirlerinin kuyularını kazarak "bu işi ben daha iyi bilirim" çekişmeleri sürmektedir.
Bu kavram kargaşaları ile bir yere varılmaz. Bugüne kadar su ürünleri ve denizlerimiz için sayısız çalışma yapıldı, eserler ve tasarılar oluşturuldu ama sonuç olarak hiçbirşey yok. AET'ye girme çabalarımız sürdüğü şu günlerde "sizin su ürünleri politikanız nedir?" diye sormazlar mı? Bu konudaki politikamızı oluşturmadan ülkemizi AET'ye kabul edeceklerini düşünebilir miyiz? Bu noktaları göz önüne bulundurarak ilk elden ve acilen su ürünleri ve denizcilik politikamızı tayin edip bir an önce denizlerimizin, su ürünlerimizin ve balıkçılarımızın kurtarılması çalışmalarına başlanmalıdır.
Yıllardır yayınlanan eserleri ve pratik sahibi su ürünleri üreticilerinin (yani balıkçıların) genel olarak işledikleri konularla ele alınarak Türk su ürünleri politikasının tayin anahtarı olarak çalışmalar bir an önce başlatılmalıdır. Aksi halde su ürünleri üretimi de düşecek ve denizlerdeki protein kaynağının halka ulaşması olanığı ortadan kalkacaktır.
Yetişen yeni nesil bu 5-10 çeşidin dışındaki su ürünlerini artık kitaplarda okumakta veya müzelerde seyretmektedir. Meselenin özünde su ürünleri üreticilerinin problemleri yatmaktadır. Çünkü deniz onun herşeyidir. Artık bilinmeli ve kabul edilmelidir ki, bu problemlerin çözümü de sadece su ürünleri üreticiliğini teşvik edecek kredi ile mümkün değildir. Konuya derinlemesine inilmelidir. Balıkçıların belirli politikalarının olmayışının yanısıra en büyük sorunu deniz kirliliğidir. 2000'li yıllara yaklaşırken böylesine önemli bir konunun yurdumuz için 40 yılı aşkın bir süredir hala çözümlenmemiş olması, yeni çağda sadece ithal su ürünlerine ağırlık vereceğimizi haber vermektedir.
Bugün Japonya bir yanda su ürünleri üreticilerini korurken, diğer yandan üretimini de arttırmakta ve dünyada 1.Sırada olmasına rağmen 20 yıllık su ürünleri stokunu da hazır bulunmaktadır. Yine İskandinav Ülkeleri ile Orta Avrupa aynı şekilde 2000'li yıllara hatta daha ötesine hazırlık yapmaktadır. Bunun için İtalya'da 120 yıllık Su Ürünleri Politikası yeni mevzuat ve uygulamalarda su ürünleri üreticilerine daha fazla hak tanıyan kararlar almaya başlamıştır. Netice olarak Yurdumuzda su ürünleri kaynaklarının korunumu ve istihsalinde çalışan su ürünleri üreticilerinin en iyi şekilde devamlılıklarının sağlanması için devletin, -bilimsel verilerin ışığı altında - gerekli önlemleri alması mutlak bir zorunluluk taşımaktadır. Bu konuda yapılması gerekenler için bir hayli geç kalınmasına karşın, 2000'li yıllara varırken diğer dünya ülkeleri ile aramızdaki açığı kapamaya sınırlı zamanımız olmasına rağmen Türk Su Ürünleri Politikasını oluşturmalı ve buna bağlı olarak da gerekli bakanlığın kurulmasını gelecek kuşaklar için bir an evvel gerçekleştirmeliyiz.
Son yıllarda ülkemizde yapılan ülkemizde yapılan çevrecilik hareketi güzel olmasına karşın daha çok yeşil anlamda anlaşıldığından denizler gene sahipsiz konumdadır. Bu yüzden Türk Balıkçılığına hizmet vermiş ve köşelerine çekilmiş kişilerin tekrar yerlerini alarak bu hareketin başına geçmeleri ve yol göstermeleri, insanlarımızı bilgilendirmeleri gerekmektedir. Çevrecilik fikri sağduyulu birkaç kişinin çabası ile ortaya atılmasına karşın söz konusu hareket sadece bu insanlara maledilemez; bu tüm ulusun sorunudur. Bir hareketin temsilciliğini yaparak liderliğini koruyabilmek amacı ile verilen çıkar savaşları bizlere ve gelişen çevrecilik anlayışına birşey kazandırmaz. Bu yüzden devletin temsilcisi hükümetlerden beklediğimiz hizmetleri büyük oranda kendimiz gerçekleştirmek zorundayız. Eğer böyle olursa hiçbir politik görüş bu olayı kendine maledemez. Ancak alınan kararların kısa sürede gerçekleştirilmesi gerekir. Denizler elden gittikten ve balık ithal edilmeye başladıktan sonra verilen çabaların hiçbir anlamını kalmaz. Çok geç kalınmadan yapılması gerekenler gerçekleştirilmelidir. Gelecek yıllarda değil deniz ürünleri yiyebilmek, denize girebilmek bile insanlarımız için bir lüks, bir hayal olacaktır.


DOĞA SAVAŞCILARINDAN ALINTIDIR.
__________________
Cumhur Gezen
Profosyonel balıkcı
İstanbulu (konum Alanya)1965 B rh+yaş 43 [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
SİTE ÜYESİ ARKADAŞLAR = KONULARA LÜTFEN YORUM YAZINKİ, DOĞRU YANLIŞ, İYİ KÖTÜ, EKSİK VARSA HEP BERABER ÖĞRENELİM.
Ç SULARIMIZ VE DENİZLERİMİZE PLASTİK MADDELERİ ATMAYALIM= her balığa gittiğinizde 2 ad plastiği toplayın - 2 gün fazla balığa gideceksiniz.TEŞEKKÜRLER
cumhur Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 11-12-2007, 09:05   #6
muratsadioglu
Çımacı
 
muratsadioglu kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.10.07
Mesaj Sayısı: 68
Varsayılan

Cumhur arkadaşım..

Belli ki yoğun bir birikim ve ızdırap içindesiniz.
Bu Dünyayı torunları için emaneten kullanan aklıselim sahibi her Dünya vatandaşı gibi..
Hani ''bir dokun bin dinle'' derler ya..Öylesiniz..
Keşke,''insanım''diyen herkes bu duyarlılığı gösterse;gösterebilse..
Peki arkadaşım,sizler bu işin emekçisi,bizzat yaşayanı,ekmeğini buradan kazanan Profesyonel balıkçıları..
Bir arada,yasal bir organizasyon halinde,hiç değilse güzel Yurdumuz için ilgililere bunları iletiyor,sesinizi duyurup önlem aldırmak için bir çalışma,bir çaba göstermiyor musunuz?.
Yoksa bir kısmımız ''daha çok balık'',bir kısmımız ''neme lazım''tavrı içinde miyiz?.
Merak ediyorum.Hazır bir dostu bulmuşken sorayım dedim.
Çünkü konu,masa başında ve Diploma bilgisi ile çözüm boyutlarını çoktan aşmıştır.
Doktoralı,kravatlı,güzel donanmış ofisli,balığı akvaryumda ve lüks restoran menüsünde gören değerli kardeşlerimizin konuya çözüm getirmesi beklenemez.
Gerekirse Üniversitelerle işbirliği yapılarak sizin meslek kuruluşunun hazırlattığı bir rapor var mı?.
Varsa Resmi makamlara sunuldu mu?.İzlendi mi?..Sonuç ne oldu?.
Beni ve bu konuya gönül vermiş arkadaşlarımı aydınlatırsanız memnun oluruz.
şimdiden teşekkürler.
Rastgele!..
__________________
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]Balık verme,ona balık tutmayı öğret... Çin Atasözü
muratsadioglu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 11-12-2007, 16:16   #7
cumhur
Kaptan
 
cumhur kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.09.07
Şehir: alanya
Yaş: 58
Mesaj Sayısı: 288
Varsayılan

Yoksa bir kısmımız ''daha çok balık'',bir kısmımız ''neme lazım''tavrı içinde miyiz?.
---------------------------------------------------------------------------
işte sözün özü burada yatıyor. TÜRKİYE' deki küçük balıkcılk ile geçimini sağlayan arkadaşlarımızın % 95 gibi unsurun tahsilleri, ilk ve orta okul düzeyinde ve mesleğe girişlerin büyük kısmı babadan kalma sanatın devamı, ufak kısmı ise kolay para kazanmanın yoludur diye mesleğin içine atlmışlar, normal tahsillerini dahi alamamış bu insanlar ÇEVRE-DENİZ- BALIKCILIK konusunda hiçbir eğitimleri verilmeden ve sadece o yasak bu yasak diyerek kontrol altında tutulmaya çalışılması ?.. günümüz sorunlarını bu seviyelere çıkmasına nedenlerin bir kısmıdır. şimdi böyle bir topluluk bir araya gelirmi ? benim sorunum var dermi? sorarsanız derdim çok der, düzeltelim dersin bir bakalım der, böyle camiayı bir araya getiremezsiniz, zaten içimizde büyük balıkcı gurubu varki, siyasilerle ve üst düzey büroklarla ortaklıkları var, onların istediği küçüklerin bir araya gelipde sorun yaratmalarını, onların istediği serbesliklerin ellerinden alınmalarını engelliyorlar( resmi ve gayri resmi). aslında bu konular hakkında yazılacak ve söylenecek okadar çok şey varki, insan neresinden başlayacağını şaşırıyor ve bir müddet sonrada yılıyor, banane cilere katılıyor,okusam yazsam ne olacakki diyor ve savunucular tek tek yok oluyor. tek tek çoğalacağımıza ? ve toplum olarak gittikce duyarsız olmaya başladık buda benim canımı çok sıkıyor. bu camia dışında üniversitelerimizin çalışmaları hiçde küçümsenecek boyutda değil bir tek çıkarları olmadan doğruları söyleyenler onlar, ama nerede sadece panellerde, seslerini duyuramıyorlar anlatamıyorlar, anlatmak isteseler susturuluyorlar, yani bilimsel çalışmaların sonuçları ve sorun tedavileri bizlerin anlatamayacığı dilde yorumlayıp gerekli mercilere iletiliyor. peki bu raporları alanlar ???????. rastgele.
__________________
Cumhur Gezen
Profosyonel balıkcı
İstanbulu (konum Alanya)1965 B rh+yaş 43 [Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
SİTE ÜYESİ ARKADAŞLAR = KONULARA LÜTFEN YORUM YAZINKİ, DOĞRU YANLIŞ, İYİ KÖTÜ, EKSİK VARSA HEP BERABER ÖĞRENELİM.
Ç SULARIMIZ VE DENİZLERİMİZE PLASTİK MADDELERİ ATMAYALIM= her balığa gittiğinizde 2 ad plastiği toplayın - 2 gün fazla balığa gideceksiniz.TEŞEKKÜRLER
cumhur Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 11-12-2007, 17:09   #8
muratsadioglu
Çımacı
 
muratsadioglu kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.10.07
Mesaj Sayısı: 68
Exclamation Çevreye duyarsızlık,Dünya'nın sonu demektir.

Alıntı:
cumhur tafarından gönderildi
toplum olarak gittikce duyarsız olmaya başladık buda benim canımı çok sıkıyor
Bu tatlı fikir alış-verişini şöyle bitirmek isterim:
Lütfen canınız sıkılmaya devam etsin.Çünkü,çevreye duyarsızlık Dünya'nın sonu demektir.
İyi akşamlar dostum.
__________________
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]Balık verme,ona balık tutmayı öğret... Çin Atasözü
muratsadioglu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 17-12-2007, 00:06   #9
Amatör İstanbullu
Miço
 
Amatör İstanbullu kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 24.09.07
Mesaj Sayısı: 101
Varsayılan

Bu bizim ülkemizde neden böyledir diyemiyoruz çünki nedenlerini biliyoruz.
Herşeyde olduğu gibi bu konuda gelip başkentte sıkışıp kalıyor.
İSTERSEN çözüm hiç zor değil. Ama biz bırakın denizdeki balığı planlamayı,tarladaki soğanı bile planlıyamıyoruz yada daha doğrusu planlamıyoruz. Elalem talep ten yola çıkarak neyi ne kadar alanda ekeceğini planlıyor. Bizde bu sene diyelimki patates iyi fiyat yapsın (ki bu patates ekiminin az olması ile ilgilidir) ertesi sene bütün çiftçi patates eker. Eker ama patates tarlada kalır para kazanamaz, çiftçinin emeği ziyan olur ürün heba olur.
Neden? Çünki bizim Tarım Politikamız yok da ondan.
İşte Balıkçılığımızdada buna benzer ve daha nice sorunlar vardır.
Neden? Çünki bizim Balıkçılık Politikamız yokda ondan
__________________
Bir kişiye balık yedirirsen bir kez doyar, balık tutmasını öğretirsen yaşam boyu doyurmuş olursun.
Adnan 1959/İstanbul
Amatör İstanbullu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Yanıtla

Sosyal Paylaşım


Gönderme Kuralları
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
SimgelerAçık
[IMG] kodu Açık
HTML kodu Kapalı

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıtlar Son Mesaj
Amatör balıkçılıkta kalite (Proamatör balıkçı / Çapulcu) xnode Amatör Balık Avı nedir nasıl yapılır? 21 04-10-2010 19:35
Potansiyel tehlike MAVİ FENER SAĞLIK 5 23-07-2009 18:17
Balıkçılıkta yeni bir boyut: CEZBEDİCİLER murataslan Yem Tipleri, Kullanma Şekilleri ve Yemleme 7 26-12-2006 10:37
Denizlerimiz Tehlike Altinda rüzgar2 TARTIŞMA, SOHBET ve HABERLER 0 21-12-2005 06:05


Saat 06:13.