Geri Git   RASTGELSİN AMATÖR BALIKÇILIK FORUMLARI > SOHBET ve EĞLENCE > TARTIŞMA, SOHBET ve HABERLER

TARTIŞMA, SOHBET ve HABERLER Güncel olaylar hakkında...




 
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Eski 26-12-2005, 04:44   #1
rüzgar2
Kaptan
 
rüzgar2 kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 17.12.05
Mesaj Sayısı: 976
Varsayılan Lüfer ve Abdülhamit...

Lütfen Dikkat:ALINTIDIR

Bir lüfer sohbeti

İstanbul’un en güzel mevsimi sonbahardır. Kasım’a kadar uzanan günlerde güneş ara sıra görülen vefalı bir sevgili gibi bulutların arkasından başını uzatır. Ağaç yapraklarının sarılı kırmızılı renklerinde gözün uzandığı her köşe büyülü bir tabloya dönüşüverir. Sonbaharla birlikte İstanbul’un bu eşsiz manzarasına gümüş bir bir kıpırtı karışır. Boğaz kıyısında balıkçılarda naylon legenlerin içinde dolanıp duran lüferler Balıkçı tablalarının kırmızısı ya da mavisinde lüfer ışıltılı bir güzellikle bir deniz kentinde yaşamanın tadını sunar insanlara. Bu mevsim Karadeniz’den Marmara ve Ege’ye akan lüfer kolay balık değildir.

Yakalanması usta balıkçı işidir. Üstelik her yeme gelmez. Eskiden Boğaz sularının henüz berraklığını koruduğu yıllarda lüfer avında zargana kullanılırdı. Balıkçılar geceden kepçeler yada ipek denilen oltalarla uzun, ince zarganaları yakalamak için Kanlıca, Beykoz, Büyükdere koylarında ya da Kuruçeşme de ava çıkarlardı. Yakalanan zarganalar canlı tutulur, ertesi gün sabahın erken saatlerinde yada akşam vakti gizli iğnelerle süslenerek lüferin ağzına layık biçiminde suya salınırdı. Bazen zarganayı bile beğenmezdi.

Zarganadan istavrite...
Sonra sular kirlendi, zargana nadir balıklar sınıfından soyu tükenenlere doğru hızla kaydı Lüfer de yem olarak eskiden yüz vermediği istavritlere kaldı. Kirli denizler balığın betini bereketini kaçırdı Proleter olarak bilinen ve her türlü kire pasa dayanan istavritler de kıvırıp sulardan gümüş gölgelerini çekmeye başladılar. Şu günlerde yakalananlar belki de son istavritlerle yakalanan son lüferler olabilir onun için kıymetini bilmek lazım. Lüfer yalnızca balık değil, İstanbul kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır.

Rastgele dedikleri...
Lüfer mevsimi başlayınca oltalar, takımlar çıkar. Kayıklar Çengelköy’den Sarıyer’e kadar uzanan Boğaz’ın mavi koridorunda kerteriz alırlar. Lüferin sevdiği sular sandallar ve motorlarla dolar. Tekneler burnunu akıntıya verip hafif yollu seyrederek olta salarlar. Lüks lambaları mavilerde titreşir. Yakın teknelerden birbirine rastgele dilekleri uzanır. Ama ekmeğini denizden kazanan yanık yüzlü, dik kazaklı, burunlarından şarap kırmızısı taşan yaşlı balıkçılar lüfere ortak olamaya gelen lüks teknelere biraz da öfkeyle bakarlar. Yine de lüfer büyük ava katılan herkesin şansını eşitler. Vahşi balıktır lüfer, yakalamak için her türlü çeşitli olta düzenleri vardır. Daha çok canlı yeme gelir. Karnı açsa, ölü istavritlere bile saldırabilir. Bazen öyle dolanır ki, yakın tekne olataları birbirine karışıp düğüm olabilir. Sonra küfürün bini bir para. Eskiden çok daha eskiden lüfer avı da yemesi de deniz üstünde icra edilen bir sanattı. Sayısı gittikçe azalan bir grup ehlikeyf yakalanan lüferi sandalın ortasına piknik tüpün üstüne oturtulan geniş tavada anında kızartıp rakı eşliğinde sohbete ve şarkılara meze yapardı. Hala bunu yapanlar var tek tük. Onlar bir deniz kentinin yaşama sevincini ağız tadını ve geleneğini en iyi bilenlerdir.

Öyle bir gusto ki...
Lüfer deyip geçmeyin Kayıkta lüfer pişirip yemek, Osmanlı’nın yeşil Boğaz kıyısına aşı boyalı ahşap yalılarıyla eşzamanlı bir gustodur. O dönemde lüfer için gümüş zoklara dökülmüş, maniler düzülmüştür. Büyükdere’de yalısı ve Boğaz’ın iki yakasında Abdülaziz’le oynadığı tavla partilerinde kazandığı söylenen koruları bulunan ünlü Abraham Paşa lüfer avı için cam vitrinli özel bir kayık bile yaptırmıştır. Abdülazizle lüfer alemleri meşhurdur. Turfanda lüfer saray’a ilk getirenlere altın kese verilmiş bir çağ yaşamıştır. İstanbul Bugün birçok şeyin güzelliğini yitirdiyse denizin mehtabın lüferin tadını unutan bizlerin suçu değil mi? Deniz artık kirlendi, mehtap sefalarına çıkanlar da kalmadı. Belki de o günlerden bugünlere kalan en sadık güzellik gümüş şıkırtıları ile pırıl pırıl lüferler… Dünyanın her türlü balığını tatmış birçok gurme eşsiz tadı karşısında teslim bayrağını çekmekten kendini alamamıştır. Lüfer soslarla ve çeşitli katkılarla süslenmesine gerek kalmadan kendi çıplak tadını sunar insanlara. Ve onda balık denen türün saf lezzetini bulursunsuz. Sonbahardan kışa doğru İstanbul’un sayıları gittikçe azalan kıyı meyhanelerinde akşam saatleri, suların üstünde sarı ışıltılarla salınan lüfer kayıklarını seyrederek rakı eşliğinde taze lüfer yemek bu kente özgü bir kültürün parçasıdır. Belki birgün meraklı bir aşçı çıkıp Abdülhamid’in en sevdiği menü olan haşlanmış kofana yanaklarından yapılan özel salatayı yeniden keşfedip sunar seçkin damaklara…

Oltaya gelmek...
Denizler hızla kirlense de bir kent kültürüyle birlikte yağmalansa da, eski güzellikler yavaşca hayatımızdan çıkıp tarihe karışsa da, lüfer hala direniyor. Hala oltalarla aynı hırsla atlıyor. Hala yıkanıp leğenleri kovalarları tablaları ve sofralarımız süslüyor. Sonbahar renklerine gümüş kıpırtısını katıyor. Günlük olaylar içinde bunalan insanlara yaşama sevincinden bir olta atıyor.

Bu mesaj en son " 26-12-2005 " tarihinde saat 05:20 itibariyle rüzgar2 tarafından düzenlenmiştir....
rüzgar2 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Sponsored Links
 

Sosyal Paylaşım

Konu Araçları
Görünüm Modları

Gönderme Kuralları
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
SimgelerAçık
[IMG] kodu Açık
HTML kodu Kapalı

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıtlar Son Mesaj
at-çek lüfer ismail çakır AT-ÇEK 24 17-07-2013 20:11
Lüfer eminkaya FOTOĞRAFLARIMIZ 5 16-06-2008 20:02
Marmara'da Lüfer seçkin DENİZ AVI KARADAN 7 26-09-2007 17:46
ilk lüfer sbasaran TARTIŞMA, SOHBET ve HABERLER 14 22-09-2006 11:44
Lüfer avı Güven ÖZYELDAN Deneyimler-Anılar ,Avlak Bölgeleri-Haritalar 2 28-08-2006 20:55


Saat 14:09.